20 Ekim 2010 Çarşamba

Kabe'nin Tarihi

KABE’NİN  TARİHİ
Hz. İbrahim ve Kabe

Hz. İbrahim zamanında, Mezopotamya Ovasında yaşayan kavimler taştan ve ağaçtan heykelcikler yapıyor ve bunlara tapıyorlardı.
Hz. İbrahim bu sahte ilahlara tapmayı reddetmiş ve sadece tek ilah olan Allah'a inanmıştı. Kavminede putlara tapmamalarını, Kainatın yaratıcısı yüce Allah'a inanmalarını sürekli olarak anlatıyordu.Ancak başta babası Azer olmak üzere kavmi Hz. İbrahime inanmayıp inkar etmişlerdi.
Kuran'ı Kerim'de bu durum şöyle anlatılır:

"Ve bir vakit İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: Sen putları (kendine) ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum."
(Enam Suresi, 74)

Kavminin baskıları artınca; Hz. İbrahim, eşi Hacer ve oğlu İsmail ile birlikte göç (hicret)  etmek zorunda kalmıştı.

Hz. İbrahim kavminden ayrılarak yola koyulur, Mekke civarında bir yere geldiğinde Allah'tan gelen vahiy üzerine konaklayarak, bir ev inşa eder. İşte o ev Müslümanların kıblesi olan ve yeryüzünün ilk mabedi olan kutsal Kabe'dir. Bu durum Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

"Hani Biz İbrahim'e Beytullah'ın yerini belirlediğimiz zaman (şöyle emretmiştik) Bana hiç bir şeyi ortak koşma, Benim mabedimi tavaf ederken; kıyamda, rükuda ve secdede olarak ibadet edenler için evimi (Kabe'yi) tertemiz tut."
  (Hac Suresi, 26)

Bu mübarek ayette Hz. İbrahim'in Kabeyi yeniden inşa etmesi ve Kabe'yi ziyaret edenler için temiz ve güvenli bir şekilde bulundurmaya görevlendirildiği bildiriliyor.
Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in Kabe'yi inşa etmeleri Bakara Suresinde ise şöyle bildirilir.
"Hani İbrahim, İsmail ile birlikte Beytullah'ın (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor (Bakara Suresi 127)
Ayeti Kerimede İbrahim A.S. ve İsmail A.S. tarafından Kabe'nin temellerinin yükseltildiğinin belirtilmesi, Kabe'nin ilk olarak Hz. İbrahim tarafından inşa edilmediğini göstermektedir.
Bu Ayetin ışığında, İslam'da genel görüş olarak Kabe'nin ilk olarak Hz. Adem tarafından yapıldığı ancak ondan geriye sadece temellerinin kaldığı, sonra Hz. Şit Peygamber tarafından yeniden inşa edildiği ve Nuh tufanı sırasında kumlara gömüldüğü ve sonrasında ise ayette belirtildiği üzere Hz İbrahim’in Allah’ın emri ile Kabe’nin bulunduğu yere gittiği ve Kabe’nin temellerini bularak o temeller üzerine bugünkü mevcut Kabe’yi inşa ettiği kabul edilmiştir.
  500'lü Yıllarda Kabe'nin Tasviri

Kabe’nin Tarihçesi
Hz. İbrahim Kâbe'yi yaklaşık olarak dörtgen şeklinde inşa etmişti. Hz. İbrahim sonrasında yıkılan ve harap olan Kabe, önce Curhum Kabilesi tarafından daha sonrasında Amalikler Kabilesi tarafından yeniden inşa edilmiştir.
Kâbe'nin yönetimi, hicretten önce ikinci yüzyılda Peygamberimizin atalarından Kusay b. Kilab'ın eline geçince, harap durumdaki Kabe’yi yıkıp yeniden sağlam bir şekilde inşa etmiştir.

1700'lü Yıllar Kabe'nin Tasviri
 
Miladi 605 yılında, fırtına ve sel sonucunda Kâbe yıkılmıştı. Kureyşliler Kabe’yi yeniden inşa ettiler, Sıra Hacer-ül Esved 'in yerleştirilmesine gelince, onu yerine koyma onuruna kimin erişeceği hususunda aralarında ihtilaf çıktı. Kureyşin ileri gelenleri aralarındaki tartışmanın sonucunda Hz. Muhammed'in (S.A.V.) hakemliğine başvurmaya karar verdiler.
Peygamberimiz (S.A.V.) o sırada otuz beş yaşındaydı ve henüz Peygamberlik gelmemişti. Kureyşliler onu akıllı, ileri görüşlü, doğru biri olarak biliyorlardı ve Hacer-ül Esved’i yerine koyması için onu seçmişlerdi.Kureşliler bu isteklerini Hz Muhammed'e bildirdiler, o da bu isteği kabul etti. 
Hacer-ül Esved’in bugün durduğu yere sevgili Peygamberimiz  yerleştirmiştir. Kureyşliler Kabe’yi bugünkü şekil üzerine tek kapılı olarak inşa etmişler ve Hicr-i İsmail’i dışarıda bırakmışlardır.

Kâbe, Emeviler dönemine kadar bu şekilde kaldı. Bu dönemde sahabilerden Abdullah b. Zübeyr,  Emevi halifesi Yezid b.Muaviye'ye biat etmemiş ve ona savaş açarak Mekke ve Medine’de hilafetini ilan etmişti.
Bunun üzerine Halife Muaviye ile İbn-i Zübeyr arasında savaş çıkmış, bu savaşta Kâbe mancınık atışlarından dolayı isabet almış ve bir bölümü yıkılmıştır. 
Muaviye'ye karşı galip gelen İbn-i Zübeyr, savaştan sonra harap olan Kâbe'yi tamamen yıkmış ve yeniden inşa etmiştir. Öncekinden farklı olarak Hacer-ül Esved Kabe içine alındı, Hicr-i İsmail Kâbe'ye dahil edildi ve karşı duvarda bir kapı daha açılarak Kabe çift kapılı hale getirildi. Kâbe'nin onarımı Hicri 64/Miladi 683 yılında tamamlandı ve üzeri halis ipek kumaş ile örtüldü.

1880 Kabe'nin Çekilmiş İlk Resimi ve Kabe Çevresindeki Yapılar

 
Hicri 72/Miladi 691 yılında, Abdulmelik b. Mervan’ın halifeliği döneminde Mekke’yi ele geçirmek için komutanlarından Haccac b.Yusuf'u Mekke'ye gönderdi.
Haccac ile İbn-i Zübeyr arasındaki savaşta İbn-i Zübeyr yenildi ve öldürüldü. Haccac, Kâbe'ye girdi ve İbn-i Zübeyr'in Kabe’de yaptığı değişiklikleri Halife Mervan'a bildirdi.
Halife Mervan, Kâbe'nin derhal eski haline döndürülmesini emretti. Bunun üzerine Haccac, Kâbe'yi Kureyş'in attığı temel üzerinden yeniden inşa etti. Hacer-ül Esved’i eski yerine koydurdu, Batıya bakan kapıyı kapatarak Kabe'yi tekrar tek kapılı hale getirdi.Hicr-i İsmail’i dışarıda bıraktı. Ayrıca Kabe’nin çatısına bir yağmur oluğu yaptırdı.

1911 Yılında Kabe



1941 Yılındaki Selden Sonra Kabe


1950 Yılında Kabe


1963 Yılında Kabe


1970 Yılında Kabe Zemzem Kuyusu Girişi


Hicri 960/1553 tarihinde Osmanlı Sultanlarından Kanuni Sultan Süleyman tahta gelince, Kâbe'nin yıpranan çatısını onardı. Haccac’ın yaptırdığı oluğu, Gümüş Oluk olarak değiştirdi.
Kâbe'nin etrafını çeviren ve Kâbe yüksekliğini aşmayan sayıları 500'ü bulan kubbeli revaklar Sultan II.Selim (1566-1574) zamanında yapılmış, planlarını ise Mimar Sinan hazırlamıştır. Osmanlı atalarımızdan Kabe'de kalan bu son mirasıda Suud Hükümeti yıkmaya çalışıyor. İnşallah bu emellerine nail olamazlar.
Sultan I. Ahmed Hicri 1021/1612 yılında, Kabe'nin büyük oranda yıpranmış yapısını desteklemek için payandalar ve üzerine bir demir kemerle çevirerek yapıyı sağlamlaştırdı. Kabe'nin çatısının büyük bölümü değiştirildi, duvarlarındaki hasar onarıldı. Kabe'nin yağmur oluğu altın işlemeli olarak yenilendi. Kabe'nin tavanını tutan üç ahşap sütun altın ve gümüş ile süslendi.
Hicri 1040/1630 yılında Kabe büyük bir fırtınaya maruz kalmış ve duvarlarından ikisi yıkılmıştır. Bunun üzerine Sultan Dördüncü Murat, Kabe’nin en son ve büyük onarımını gerçekleştirmiştir. Kabe’nin bütün duvarları yıkılmış, sadece Hacer-ül Esved yerinde bırakılmış ve orijinaline sadık kalınarak 6 ay içinde yeniden inşa edilmiştir. Şimdiki mevcut bina bu tarihte inşa edilen yapıdır.
Sultan Abdülmecit Han, Hicri 1273/1857 tarihinde Kabe’nin çatısına konması için altın bir oluk göndermiştir. Bugünkü Altınoluk Sultan Abdülmecit’in gönderdiği oluktur.

2000 Yılında Kabe


2010 Yılında Kabe'nin Gelecekteki Durumu.İnşaallah Olmaz


Suudi Hükümeti
ise çeşitli dönemlerde Kabe’de ve çevresinde yenileme ve büyütme çalışmaları yapmıştır. Kabe’nin çevresindeki Hz. İbrahim Makamı hariç bütün yapılar daha kolay tavaf yapılabilmesi amacıyla kaldırılmıştır.
Kabe’nin Yapısı
Kabe'nin duvarları Mekke tepelerinden getirilen toplam 1614 adet siyah taşdan yapılmıştır. 25 cm yükseklikte ve 30 cm kadar çıkıntılı bir mermer kaide üzerinde bulunmaktadır.
Kabe kapısının bulunduğu duvarın boyu
12 m, yan duvarlarsa 10 m'dir. Yerden yaklaşık 2,5 m yükseklikte bulunan Kabe kapısı, yer yer gümüş kaplamalı olup altın yaldızlarla süslüdür Bu kapıya daraç denen, tekerlekli özel bir merdivenle çıkılır. Kabe’nin tabanı ve duvarları mermer ile kaplıdır Kabe’nin içinde üç ahşap sütun vardır, Kabe tavanı bu sütunlar üstüne oturur. Tavanda gümüş ve altın kandiller asılıdır.

Kabe'nin Krokisi


Kabe Köşeleri

Kabe köşeleri rükün olarak adlandırılır. Kuzey köşesine(Irak tarafını gösterir) Rükn-ül Iraki, batı köşesine (Şam tarafını gösterir) Rükn-ül Şami, güney köşesine (Yemen tarfını gösterir) Rükn-ül Yemani, Hacerül Esved'in bulunduğu doğu köşesinede Rükn-ül Hacer-ül Esved denir.
Doğu köşesinde, yerden
1,5 m yükseklikte  Hacer-ül-Esved (Kara Taş) vardır. Hacer-ül-Esved ile Kabe kapısı arasında kalan kısıma El Mültezem denir. Kabe'nin kuzey köşesi ile batı köşesi arasında  Altınoluk bulunur. Kuzeybatı duvarının karşısında El Hatim adı verilen daire biçiminde bir duvar daha vardır. İsmail peygamber ile annesi Hacer'in mezarları olduğu rivayet edilen bu alana Hicr-i İsmail denir

Kabe'nin duvarları, Sitare adı verilen örtü ile örtülüdür. Osmanlı hükümdarları, Kabe örtüsünü özel olarak Mısır'da dokutur, bordürlere sırma ile Kur'an'dan ayetler işletir ve Sürre alayı denen bir kervanla Mekke'ye gönderirlerdi.


. SAFA TEPESİ  (ESKİ HALİ)


MERVE TEPESİ  (ESKİ HALİ)


SAFA TEPESİ VE MERVE TEPESİ ARASINDA SAY (ESKİDEN)




 Safa ve Merve
Safa Tepesi Mescid-i Harem’in kuzeydoğusunda Merve tepesinden daha yüksek ve Kabe’ye daha yakın olan, Merve Tepesi ise Mescid-i Haremin kuzeybatısında  olan ve aralarında yaklaşık 400 metre mesafe olan iki tepedir.
Önceleri bir vadi olan Safa ile Merve arası zamanla doldurulmuş, yükseltilmiş ve yürüyüşe uygun hala getirilmiştir. Ayrıca tepelere çıkmayı kolaylaştırmak için merdivenler yapılmıştır.
1922’de iki tepe arasındaki Sa’y yapılan alanın üstü kapatılmış, 1955’de ise genişletme çalışmaları çerçevesinde burası Mescid-i Harama katılarak iki katlı olacak şekilde tasarlanmış ve zaman içinde bugünkü haline getirilmiştir.
 Safa ile Merve Hz. İbrahim (AS)’ın eşi Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail’i bıraktığı vadinin çevresindeki mübarek tepeler.
Hz. İbrahim’in ayrılmasından sonra suyu ve erzakının tükenmesi üzerine çaresiz kalan Hz. Hacer, oğlu İsmail’in susuzluktan ölmesinden endişe ederek Safa ve Merve tepeleri arasında su bulmak amacıyla koşturmaya başlamış ve tam ümitlerin tükendiği bir anda mucize gerçekleşmiş ve Hz. İsmail’in ağlarken ayaklarını vurduğu yerden su fışkırmıştır. İşte yüzyıllardır insanlara şifa kaynağı olan Zemzem suyunun hikayesi
İşte bu sebeple Safâ ile Merve arasındaki gidiş ve geliş yani Sa’y İbadeti, İnsanın Cenâb-ı Hakk’a büyük bir huşû, hiçlik ve acziyet itirafı içerisinde ilticâ etmesi ve dualarının kabul olması hikmetini taşımaktadır.
Cenâb-ı Hak, bu iki tepenin önemini şöyle ifâde buyurur:

“Şüphesiz Safâ ile Merve, Allâh’ın nişânelerindendir…” (Bakara, 158)


SAFA TEPESİ  (ŞİMDİKİ HALİ)



MERVE TEPESİ  (ŞİMDİKİ HALİ)


SAFA VE MERVE ARASINDA SA'Y

.



KÂBE’DE ÇEKİLEN İLK RESİMLER
 
Kutsal toprakların tarihte çekilen ilk resimleri 1880 yılında Osmanlı subayı Albay Sadık Bey tarafından çekilmiştir. 

Bu fotoğraflar İkinci Abdulhamid'in özel koleksiyonunda yer alıyor.

O tarihte fotoğraf teknolojisi gayri müslimlerin sergilediği bir zanaattı. Fotoğrafçılık Osmanlı sınırlarına 1839 yılında girmişti ama Türklerden bu işi yapabilecek kadrolar yetiştirilmesi 1879'lara kadar mümkün olmamıştı. Kutsal topraklara gayrı müslimlerin ayak basması yasak olduğu için Kutsal mekânların resimlenmesi de 1880'lere kalmıştı. Albay Sadık Bey, Osmanlı Sarayında fotoğrafçılık eğitimine tabi tutulmuş bir subaydı.
Sultan Abdülhamit, ''Her resim bir fikirdir. Bir resim yüz sayfalık yazı ile ifade olunamayacak siyasi, hissi manaları telkin eder'' diyerek tüm alanlarda olduğu gibi fotoğrafçılığında en büyük destekcisi olmuştur.
Sultan Abdülhamit'in çektirdiği resimler kutsal toprakların o günkü durumu ile bugünkü durumu arasındaki farka ve  Osmanlı eserlerinin nasıl yok edilmiş olduğuna tanıklık ediyor.
 İşte Albay Sadık Bey'in 1880 yılında çektiği, Mekke'nin tarihte çekilmiş ilk fotoğrafları ve Kabe'nin o günkü hali.
Albay Sadık Bey'in Kutsal Topraklarda Çektiği Diğer Resimlerden Bazıları
Sultan 2. Mahmut zamanında yapılan Yeşil Kubbe (Ravza-i Mutahhara)
Türk Dağı Yanındaki Tepe Üzerindeki Gayretiye Kışlası
Hz. Hatice'nin Türbesininde bulunduğu Cennetül Mualla
.

1 yorum:

  1. Selamün Aleyküm,
    Bütün yazılarımı izinsiz olarak alıp kullanmışınız. En azından kaynak göstererek kullanmanızı bekliyorum.

    YanıtlaSil